Kitap Okuyoruz _ HER GECE BODRUM



Her Gece Bodrum, gerçekten çok ilginç bir roman. Başı ve sonu yok, sinemada oynayan bir filme yarısında girmek gibi, akışta ama durgun ve umutsuz hissettiriyor.

Çok kolay akan da bir kitap değil. Sayfalarında ilerledikçe aklım okuduğum geçmiş bir sayfanın bir cümlesinde kalıyor ve geri dönüp yüksek sesle okumak istiyorum mesela. Seni alıyor bir tiyatro sahnesine, oynatıyor, izlettiriyor, yaşatıyor. Hissini ve vurgunu koymanı istiyor üzerine, heh o zaman anlıyorum ki bence bu kitap fazla ilham verici. Kimlere ve hangi sahnelere ilham vermiştir kim bilir.. 

Tatil dönemi, farklı duyguların esiri olmuş birkaç karakter üzerinden öyle bir anlatılıyor ki, o kadar içten ve karmaşık ki, ne Bodrum'muş arkadaş, olmaz olsun, dedirtiyor. Tabii ki burada Bodrum sadece bir isim. Sorgulama eylemi bu romanda orada geçiyor. Ama orası olduğu için sorgulatmıyor. 

O neden orada, neden hayır diyemedi, neden gitti, neden kabul etti gibi bir sürü yürek sıkışmasıyla biraz zorlanarak da olsa okudum romanı. Edebi dilini bazı yerlerde çok çok beğendim, bazı yerlerin de içinde kayboldum. 

Korkulan ve vazgeçmeye çalışılan ne çok karmaşık duygu var ise, karakterler birbirileriyle sınanıyor bu kısacık yaz tatilinde. Bodrum onlar için bir yuva olamıyor maalesef. Yapaylık ve tek düzelik kavramları arasında kaybettiriyor, zaaflar bile anlamsız kalıyor. Açıksözlülük ve kırıcılık arasındaki ince çizgi ve çekingenlik ve savunmasızlık arasındaki o kocaman yürek boşluğu kendinden çok şey buldurtuyor. 

Sevilme ve sayılma arzusuyla yanan insanların farklı bakış açılarıyla, farklı rüyalarıyla ve farklı empatik duygularıyla yola çıkartıp yolda bırakıyor bu roman sizi. 

Dilin sade olduğu kadar ağır olduğu yerler de var, özellikle rüya bölümü! Hani o rüyalar boğuk ve bulanık yaşanır, uyandığımızda dilimizden dökülemez ya pıtır pıtır. Emine'nin rüyasını öyle bir dille yazmış ki Selim İleri, tek kelimeyle şaşırdım. Birbiri içine geçmiş cümleler, cümle nerede başlıyor nerede bitiyor... Genel olarak kitapta yer alan parantez içi kısa açıklamaların olmadığı bu rüya bölümü çok zorlayıcıydı. 

Bu roman karakterleri perisiz masallarıyla taşlı ve dumanlı yollardan geçerken bizlere bir selam verip, usulca çıktılar gözümüzden… 






***

Okurken altını çizdiklerim; 

Tutkulu bir arkadaşlık değildi hayat, dümdüz yalın bir olaydı. 

Denizkestanelerinin, denizyıldızlarının kıyıya anlam kattığını nasıl yadsıyabilirlerdi ki ... 

Paylaşılmamış zenginlik, dünyanın en büyük kötülüğüydü.

Kimse özgür değildi. İnsan yaşamını daha iyi, daha verimli kılamıyorsa özgürlüğünden konuşamazdı. 

Yalnızlık eskimiş bir edebiyattır, insanın sinirleri zayıf düşer. 

Dünyanın en çirkin ahlakı o üç maymun, üçlü çirkinlik.

İnsan çevresinden kaçmak istiyordu kimi zaman. Bir yığın arkadaşlık, bir yığın kimsesizlik! Ayrıca insan kimsesizliğini besleyebilir, ondan yeni bir sözlük, yeni bir dil yaratabilir. 

Deniz fenerleri de yanıp sönerek hep tersini söylemişti, düzelir-düzelir...

Kendisini tanımladıkça rahata kavuşuyordu. Azalıyordu acısı. 

Kanaviçe işlemeli bir örtüde eriyip gözeneklere dağılan bir mum lekesi arkadaşlığım. Kazısalar da çıkmaz. İzi kalır hiç olmazsa. 

Dalga, denizcinin korkusu olmaktan çıkar zamanla. 

Bir sevgiyi yaşamaktan korkan herkes düşmanım benim. 

Hep bilmeliyim, perisiz bir masal bu. 

Herkesin kendini istemeyenlerin ardında koşuşturması kötüydü. Kime, hangi değer yargısına ters düşerse düşsün, yaşanmalıydı. Yaşanmayacaktı ama. 

Yakındı yıldızlara, insanlara olduğundan daha yakındı; şöyle uzansa, ayaklarının ucuna bassa avucuna dökülecekti hepsi. Sanki böyleydi.

Yeni bir günden hiçbir şey beklemediğini ayrımsadı. Yaşamaktan vazgeçmişcesine durgunlaşmıştı, ölgündü bedeni. 

Dil, bütün ilişkilere ayrılığı taşımıştı. 

Tabii yaşam bir şiir değildi; havalanan, uçuşkan, kanatlı bir şey olmamıştı dize, kekik, nane kokmamıştı dört bir yanda. 

Gevşiyordu deri; yaşlılık ağır ağır, umursızlıktan, umutsuzluktan olacak, hiç de acı çektirmeden, kaskatı anımsatıyordu varlığını. 

Yalnızlıkla tek başınalık aynı şey değildir. 

Herkes kendi havasındaydı, her yaz gibi; 'Her yazın yabancıları.'

Hayat kolay, gülünç değildi; kimse hafifseyemezdi hayatı. 

Bu dünyada insanın gönlünü çelen tek şey güzellikti galiba.

Zeka, ters karşılanacağını bilirdi. 

'Beni bağışlayın.' (İçtenlikle söylenmişti, kaygılara açıktı, bağışlanmak özleniyordu.)

Sonra bitecekti: bulmaca da, arkadaşlıkları da. 

Zaman yok edemez ona duyduğum sonsuz aşkı, mermerden toza dönüşse bile. 

Hayat bir şiir değildi, bir gemicinin seyir defteri ya da terk edilmiş bir lunapark fotoğrafı da değildi, ama bir "melodramdı". 

Bu yaz bir yıldönümü hayatımda. Bir gündönümü. Bir saniyedönümü. Zaman hızla kısalarak çarpıyor bana. 

Çok beğenildim, alkışlandım kendimden utanarak. 

Yaslandığım, bir iskemlenin arkası değil, tehlikeye ve kendi kendimeliğime yaslanıyorum. Tehlikeyi görüyorum. 

Gelişimiz silindi, gidişimiz silinecek. 

Amaçsızım, çünkü döndüğümüzde beni bekleyen hiçbir şey yok. Yokların sayısı artıyor boyuna. 


***

Anlamlarından emin olmak istediğim kelimeler; 

yalaz : alaz, alev, yalım.

tirşe : yeşille mavi arası renk.

ağu : ağı, çok etkileyici, acı veren, çok keskin, çok sert (rüzgâr).

gövermek : (bitki) yaprak vermeye başlamak, yapraklanmak, yeşermek, morarmak

bilinsemek : Öğrenmek istemek

büyümsemek : olduğundan büyük görmek, gereğinden çok önem ve değer vermek.

susku : sessizlik, konuşmama, susma.

gencelmek : genç gibi görünmek, yeniden genç özellikleri kazanmak, gençleşmek.

güzelduyu : estetik 

üleşmek : bölüşmek, paylaşmak.

yalınkat : bir tek katı olan, tek kat, sağlam olmayan, ince, dayanıksız, derinliği olmayan, yüzeysel.

yeşerti : yeşermiş yer, yeşillik 

ayla : Ay’ın ve kimi yıldızların çevresinde görülen ışık halkası. 

gönenmek : sevinç duymak, mutlu olmak, sevinmek, mutlu ve rahat, bolluk, geçim genişliği içinde bir yaşam sürmek.

seren : yelkenli gemilerde, üzerine dört köşe yelken açmak, işaret kaldırmak için direğe yatay bir biçimde bağlanmış olan gönder.

nereid : Yunan mitolojisinde su altı perileri

batkı : borçlarını ödeyemeyecek duruma düştüğü mahkeme kararıyla saptanarak herkese duyurulan tüccarın durumu.

burgaç : su ya da hava akıntısının, önüne bir engel geldiğinde ya da karşılıklı olarak çarpıştıklarında çukurlaşarak, dönerek oluşturdukları çevrinti. eğri büğrü, dolaşık, çapraşık şey. burgu. 

bungun : bunalmış, sıkıntılı. sıkıntı verici, sıkıcı, boğucu.

bük : ovada, göl ya da akarsu kıyılarında, oldukça geniş yer kaplayan, içine girilmesi zor, çok sık durumdaki diken, saz ve çalı topluluğu. böğürtlen çalısı, böğürtlenlik.

amfora : geniş gövdeli, dar boyunlu, çoğunlukla sivri dipli, iki kulplu, bu genel çizgiler dışında pek çok biçimsel çeşidi bulunan, şarap, zeytinyağı gibi sıvıları koymak ya da tahılı korumak, taşımak için kullanılmış olan antik testi.

içtepi : bir şey yapmak için duyulan, karşı gelinemez, önüne geçilemez istek, tepi.

yanılsamak : Gerçek bir nesnenin duyular üzerindeki izlenimlerinin yanlış değerlendirilmesidir.

çirişot : çirişotu, cennetteki ölümsüz çiçek

tecimen : tecimle uğraşan kimse.(kazanç amacıyla büyük çapta yapılan alışveriş, ticaret.) tüccar

hızar : su ya da elektrik gücüyle çalışan, tahta ve kereste biçmeye yarayan büyük bıçkı.

yalım : yanan ve ışık veren şeylerin türlü biçimlerde uzanan dili, alev. kılıç, bıçak gibi kesici araçların keskin yüzü. yüreksiz, korkak (kimse).yüzü yerde, alçakgönüllü.

kargış : kargışlamak ereğiyle söylenen Tanrı canını alsın, gebersin, ölsün, yerin dibine girsin gibi kötü dilek sözleri.

ilenç : bir kimsenin kötü bir duruma düşmesini gönlünden geçirmek ya da bunu açıkça söylemek, bir kimse için kötü dilekte bulunmak.

dirim : yaşam, yaşama gücü.

gönenç : sevinç, mutluluk. geçim genişliği, varlık içinde yaşama, varlık, bolluk, rahatlık.

alkor : Kırmızı ateş, köz

akkor : ışık saçacak bir aklığa varıncaya değin ısıtılmış olan.

laterna : ayaklı ve sandık biçiminde, kolunun çevrilmesiyle türlü havalar çıkaran bir çalgı.

hevenk : bir ipe geçirilerek dizilmiş, bir çubuğa ya da birbirine bağlanmış yaş meyve ya da sebze bağı.

karaşın : rengi karaya çalan, esmer (kimse).

menevişlenmek : yüzeyinde menevişler oluşmak. (bir yüzeyde renk dalgalanması biçiminde görülen parlaklık.)

esrik : alkollü içki içmiş ya da uyuşturucu almış olan. herhangi bir nedenle kendinden geçmiş olan.

yalvaç : kitap getirmiş peygamber.

çöğür : iri gövdeli, kısa saplı, beş ya da altı çift teli bulunan, kiraz ağacı kabuğundan yapılmış mızrapla çalınan bir halk sazı. maydanozgillerden, güzel kokulu, dikenli bir yaban otu. ahlat (ağacı).tohumdan yetişmiş küçük fidan

tansık : akıl yoluyla açıklanamayan ve bu yüzden de Tanrısal bir güç tarafından yaratıldığına inanılan doğaüstü olay. 

çağıltı : suyun, akarken taşlara, kayalara çarparak çıkardığı ses.

sarsak : herhangi bir hastalıktan dolayı ya da yaşlılık nedeniyle güçsüz kalarak vücudu titrer gibi sarsılan (kimse).


💖🌞

Sevgiler, 

İREM

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

MANDALİNA VE UMUT 🍊💫🧡

PAZARTESİ MOTİVASYONU - SAĞ EL SERGİSİ

31.12.2020 ⏭️ 01.01.2021